4 Nisan 2011 Pazartesi

Yel Değirmenleri

"Yolu yok, Don Kişot'um benim, yolu yok,
 Yel değirmenleriyle dövüşülecek. "

Nazım Hikmet


    "Hssktir, oğlum önüne baksana az daha takla atıyordun. Ağzın havada yürüyosun aptal şey" diyen iç sesimle döndüm dünyanıza ayağım kayınca. Birden göz alabildiğince, gün batımı nazlılığında kızıla çalan sarısıyla ve hışırtıdan çok kulak aşinağım olan bi melodi gibi ses çıkarmasıyla sonsuza uzanan başak tarlaları yerine yüksek, gri, üzgün binalar kapladı etrafımı. Az önce yüzüme annemin nefesi gibi sakin ama sıcak bi güneşin vurduğuna yemin edebilirdim eğer kendime geldiğimde kafamın üstünde siyah yağmur bulutları olmasaydı. Birde Rocinante vardı az daha unutuyordum, beyaz tüyleri arasından geçen ılık rüzgarı ellerime vurdukça içim gıdıklanıyordu. İşte yağmurun ıslattığı o lanet fayanslarda kayana kadar...

    Moda'da, yağmurlu bigünde, şemsiye altında bi yandan kitabımı yudumlarken, bi yandan çayıma göz gezdiriyordum halbuki 20 dakika önce. Kitaptan kafamı kaldırdığım anlarda, çayımında gönlü kalmasın diye tadına bakıp " manyakmısın lan bu havada dışarda kitap mı okunur, götün donuyo itiraf et " diye kendimi ezmeyi ihmal etmiyordum. Kalkıp gitmeli, hava bozacak iyice, neredeydi mp3 çalar ? heh işte burda. Hatta biraz hızlı yürümeli, damlaların saçlarımdan kulaklarıma, alnıma doğru intihar etmesi çok sinir bozucu. Tamam da neden hızlı yürüyemiyorum, ayaklarım bir türlü uzun adım ritmine erişemedi, hatta nereden.. çıktı.. bu.. yel değirmenleri..

    Beş yel değirmeni karşımda, sağlı sollu, hoyratça rüzgarı sömürüyorlar. Zulüm en dayanamadığım şey, birşeyler yapmalı. İşte atım hazır, silahım yanımda ama neredesin be Sancho Panza. İçinde dedi bi ses, içinde, S. Panza her Don Kişot'un kendi içinde. Tamam o zaman madem öyle hazırım bende, hadi bakalım Rosinante. İlk değirmenin kapısında " korkaklık" yazıyor. Dur bu çok heybetli önce küçükleri yenmeli, diğerine gidelim. İkincisinde " kararsızlık ", bu basit kararım kesin seni yenmeye geldim işte. Rüzgar kesiliyor yel değirmeninin kapısını kırınca, usul usul duruyor kolları. Biri gitti kaldı dört tane, sıradaki "umutsuzluk". Bir hışımla atladım atımdan, üzerine doğru koşarken tereddütsüz, eminim değirmende tereddüt etmedi ne kadar ihtişamlı olduğundan. Çekip silahı alnının ortasına dayadığımda sustu, anladı sanırım zafere karşı olan umudumu. Kaldı üç, tahmin ettiğimden daha kolaymış. Diğerine doğru yol alırken, dur dedi Sancho dur o yel değirmeni değil canavar. Saçmalama dedim basbayağı yel değirmeni, hem canavar olsa ne yazar benim gibi onurlu bir şovalyeye. Durdum karşısında yel değirmeninin, koca ellerini açtı. Değirmenin elleri olur mu ? sanırım Sancho haklı ama dönmek yok unutma şovalyesin sen. Alnında kocaman korkaklık yazıyor. İşte bu sefer faka bastınız, ben korkmam öyle kolay kolay, hatta daha çocukken elm sokağı hastasıydım. Ellerini açıp "sakin ol dedi değirmen ya da canavar herneyse " biraz konuşalım". " Sen korkmuyor musun yani şimdi açılmaktan bi kıza ya da birini sevmekten. Gelecekten, yapabileceklerinden, yapamayacaklarından. Söyleyememekten istediklerini, sonra insanlardan korkmuyor musun yani ? Hadi diyelim dünyanın dönmesinden korkmuyorsun, durmasındanda korkmuyor musun ?  ". " Yeter " dedim " delkanlı gibi dövüşeceksek dövüşelim ". Silahımı çekip koşuyordum üstüne korkularımın, karanlığın, sessizliğin, geleceğin, geçmişin. Koşuyordum ki ayağım kaydı, sonrasını anlattım zaten başta..

    Güzel bir gündüz düşünden sıkı bir dürtülmeyle Araf ' ta kalmadan kurtulmuştum neyseki. Yağmurdan sırılsıklam olmuş ben, teyzelerin " ay az daha düşüodu çocuk " bakışlarına rağmen kendi kendime gülerek devam ettim yürümeye, üstelik kulağmda bir İspanyol  traditional flamenco eşliğinde.Aslında okuduğum kitabın Don Kişot'la alakası yoktu, hatta aklımda bile değildi zaatı muhterem ama bir şekilde çıkageldi işte. Sıçtı bıraktı günümün içine Cervantes, üstelik dediği gibi "Fear has many eyes and can see things underground".
Bu da Don Kişot'tan bize hediye :
"Too much sanity may be madness. And maddest of all, to see life as it is and not as it should be!"

Not : Yazım yanlışı yoktur herşey kasten yapılmıştır ayrıca niye ingilizce yazdım çünü Türkçe'ye çevirince etkisini yitiriyor gibi hissettim, oldu olacak ispanolca yazaydın diyenlere küfür ederim..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder