31 Mart 2011 Perşembe

Hatalıysam boşkoy

     Çocukluğumda içimden tuttuğum sayıları kusasım geliyor artık. Sendromlar üstüne yemin ederim ki ( Bu ara blogca sendroma takmış durumdayız ) ben aslında uslu bi çocuktum küçükken hep tahrik edici unsurlara kapıldım. Üstüne bide bahar zengin dul kadınlar gibi bir gözüyle ağlayıp bir gözünü kırpıyor. Psikolojimin kösteğe ihtiyacı var. Tamam itiraf ediyorum bahardan korkuyorum. Çünkü bu mevsimler benim hataya meyilli olduğum zamanlar, hatalarımın yılbaşı yaklaştıkça içimdeki çamlar bir türlü bardak olmuyor işte.
   

Asosyalizm

Kubrick zamanın ötesinde yaşayan bi adamdı,filmlerini izlediyseniz bana katılırsınız.68 yılında çekilen '2001 Space Oddysey' filminde ,insanların henüz bilgisayarlar hakkında bir fikre sahip olmadığı dönemde  bu adam bişeye değindi.Belki o zamanlar değeri anlaşılamayan hatta şimdiler de bile anlaşılamayan bir düşünceydi.

30 Mart 2011 Çarşamba

Alıntılaştıramamak

      Beter rüyalardan izinli sabaha kalkmak kadar keyifli birşey olabilir mi ? Bide üstüne eğlenceli bi şarkı başlayınca keyfin orgazmı üstüne bi sigara yakmak gibisi yok. Yaşıyor olmanın en sevdiğim yanı   "kahvaltı " yaparken aklıma über bi fikir geldi. Overdose ( havalı olsun diye yazdım ) nescafemi yudumlarken fikrimi geliştirdim ve sonunda açıklıyorum.

29 Mart 2011 Salı

Sevdiğiniz Kızın Size Klavyeci Gibi Bakması Sendromu

Hep o psikiyatr koltuğuna oturup saçmalamak istemişimdir.Çoğu kez saçmalarım ama birinin buna teşsih koymasını merak etmişimdir.Nedir bu dengesizliğimin kaynağı? Madem şu şartlarda öyle bi durum söz konusu değil,yatağıma uzanıp yazayım bunları,anlatayım bişeyler bloga,hazır herkes uyuyorken,zaten kimse okumuyorken...
 

Çavdar Tarlasında Çocuklar

''O şarkıyı biliyor musun,hani, ''Yakalarsa birini biri,çavdarlar arasında,'' diye? Ben işte...''
''O öyle değil,''Rastlarsa birine biri,çavdarlar arasında,''olacak !Şiir bu,Robert Burns'ün.''
''Robert Burns'ün şiiri olduğunu ben de biliyorum.''
Doğru söylüyordu.Doğrusu,''Rastlarsa birine biri,çavdarlar arasında,''olacaktı.Demek ki bilmiyor muşum.

28 Mart 2011 Pazartesi

Küçümen Sendromu

Sabah kalktığınızda yastığınız yüzünden boğulduğunuzu mu zannettiniz ? Geceleri ayağınızı bile kapatmaktan aciz yorgan şu anda 5 kişilik gibi mi geliyor ? Hatta aman Tanrın bu ayakkabılar ne kadar büyük bunlar senin olamaz, ayrıca bu dertler bu tasalar çok kocaman senin için fazla değil mi ? O zaman küçümen sendromuna hoşgeldiniz.

25 Mart 2011 Cuma

Dolce Far Niente

'Can sıkıntısı bütün kötülüklerin anasıdır' derken haklı olabilir Kierkegaard.Size bunları en yazmamak istediğim zamanda yazıyorum.Bazı şeylerin farkına çok geç varıyoruz şüphesiz,ön yargı mıdır bilinçaltı mıdır ne olduğunu tam kestiremesem de yıllarca 'Crunch'ın içindekilerini fındık zannettim yahu.

(Ç)alıntı

Önce bilgiyle sonra düşünmeyle gelen,insanın kendini üstün görmesi,diğer bütün konuşan yaratıkları ilk bakışta yargılaması belli bir yaşa kadar devam eder.Sonra birgün fark edilir hiçbir canlının anlaşılabilecek kadar basit olmadığı.İçine kapanık bir çocuğun sınıf arkadaşlarını pompalı tüfekle katlettiğini okursun gazetede.Orta yaşlardaki başarılı mühendisin bir çocuk gibi evinden,ailesinden kaçtğına tanık olursun.Yargılar isabetsiz hale gelir.Çözdüğünü ya da uyanışından yatağına dönüşüne kadar birgün boyunca neler yaptığını tahmin ettiğini sandığın insanları aslında ne kadar az tanıdığını fark edersin.Ve yıllarca sadece kendini çift hatta daha fazla sayıda hayat sahibi gördüğünden ,şaşırırsın bir benzerini başkalarının da yapabilmesine.Hatta senden yüz kitap daha cahillerin aklından geçenleri okuyamadığın için utanırsın kendinden.Oysa onlara benzememek için hiçbir iş yapmamış,hiçbir inanca ve amaca sahip olmamışsındır.Sadece gözlem ve eleştiri vardır hayatında.Ama on sekiz yaşına kadar son derece normal,başarılı,popüler bir çocukluk geçirerek gelmiş bir gencin kendini asmasına tanık olunca,bir yudum bile yükselememiş olduğunu anlarsın.

2 Mart 2011 Çarşamba

İstasyon İnsanları

   
    Eğer İstanbul'da yaşıyorsanız bilirsiniz karanlık bigüne uyanmak ne demek. Bulutlar güneşin yüzünü örter, zaten gri olan İstanbul'un duvağını daha bi grileştirir.Yağmur makara yapar, ha yağdı ha yağacak, sonra bünyenizde ona uyar. Bedeniniz kendini dışarı at der ruhunuz manyakmısın ne işin var bu havada. Neyse konu İstanbul'un insandaki psikolojik etkisi değil. Tren istasyonundaki genç sevgililer esasen olayımız.