15 Eylül 2013 Pazar

Süheyla' ya 2. Mektup

Süheyla ağlayalım mı ?

     Bak, herkes bir sırrımı biliyormuş gibi yalnız ve çıplak bırakıyor beni. Göğsümde yüz binlerce ejderha çarpışıyor, ciğerlerime su yetiştiremiyorum. Mutlak olan can yakar, dünyanın fütursuz cesaretine karşı afaki ninniler söylüyorum. Süheyla ezelden beri çok yorgunum artık, her sokak başında kaybettiklerimi arıyorum.


     Kırılacak ne varsa tuz buz oldu, hayatın sillesiyle rütbe atladık. Oturup ağlamamak mı  delikanlılık çünkü İstanbul bir türlü deniz olmuyor anlıyor musun ? Ben anlamıyorum, nasıl oluyor da bedenimin tam ortasında yirmi küsur senedir pasif olan yanardağ birden patlayıveriyor üstelik iç organlarımın hiç birini eritmiyor. Aşk omurgasız bir canlıdır Süheyla her seferinde bizim körlüğümüze denk gelen. Dünya aşkla döner, eyvallah, bence de. Peki neden sevdiklerimiz gidince dünya durmaz, dönmeye devam eder ? Bu dünya kime aşık Süheyla sana mı ? Söyleme kaldıramam, zaten kendimi zor kaldırıyorum yataktan,yastığımın içinde kaç imparatorluk tarafından esir alınıyorum da akli dengemin tel cambazı haline şaşarsın, yel eser, tel titrer, elimde iki ucu oklu değnek bir sağıma batar bir soluma. Yastığım diyorum, yaptığı düpedüz ibneliktir, olmaz olsundur. 


     Ah saçmalıyorum çok belli, çünkü kafa karışıklığı insanın en sık karşılaştığı rahatsızlık belirtisi. Aslında korkmuyorum olandan , gelecekten daha çok. Aslında özlüyorum da serde delikanlılık var. Aslında bir bisikletim vardı benim küçükken, on sekiz vites, gece mavisi, çok afilli. Ayağım yetişmezdi koltuğa oturunca, çok üzülürdüm çok süt içerdim uzamak için. İşte şimdi yine ayağım pedala yetişmiyor ki çevireyim dünyayı, çok üzülüyorum, çok sigara içiyorum bi boka fayda etmiyor. Biliyorum içinde saatli bomba taşıyorsan koluna saat takmanın manası yok. Saatler de zaten pek dürüst davranmıyor. Bak gece yine üstümüze çekiliyor, ben huysuz çocuk debelene debelene üstümden atıyorum da gece yine anne gibi üstümü örtüyor. Bazen diyorum bazen ama çok nadir, tutayım saçından - ama senin değil hayatın - çekeyim kendime, yapışayım dudaklarına - ama senin değil hayatın - kanatana kadar öpeyim. Tutayım diyorum da ellerimin yerini hiç bir şey tutmuyor, savaşmadığımdan değil savaşamadığımdan sevişeyim diyorum, hayat beni tomalarla komalara uğurluyor. Bu serbest düşüşün sonu serbest sekiş olur da kendimi nerelerde bulamam diye korkuyorum. Bana bilmediğim bir dilde hikaye anlatmışlar halbuki hep, sokaklarda çıplak ayak koşmak çok zormuş, sokaklar kirliymiş, bir varmış, bir yokmuş..


Her neyse ne diyordum Süheyla Ağlayalım mı ? 



Delirmek üzere ...

10 Eylül 2013 Salı

Adaptasyon

Varoluş meselesini windowstan gelen kaçak Xp uyarılarıyla kontrol eden insanmışım meğer ben.Uzun süredir bu uyarıyı da görmeyince düştüğüm dehşet beni günler, aylar sonra buraya attı.
60 yaşlarındaki bir mimarı ;bilgisayarda ölçü almak yerine,elinde metreyle şantiyede dolaştığını gördüğümde şöyle söylemiştim içimden:Yeniliklere neden kapatırız kendimizi?

(Stv belgesel kuşağındaki esrarengiz sesle )
''Muhteşem tabiatın insanoğluna sunduğu en ilkel davranış:Adaptasyon''
Mağara adamlarının akşam çaylarında kurabiye yerine taş ikram ettiği günden bu güne hiçbir şey değişmedi aslında.

-Okulun veya işin ilk günü insanlar tanı ve yenilerini tanımanın zorluğunda ikisine de katlan.
-Sevgiliye yazılmış 'hay sıçayım biz bunları eskiden başka sevgiliyle konuşmuştuk,sen al şu eski konuşmalardaki özneleri değiştir.
-Yıllarca Kadıköy'den Taksim'e Karaköy'den değil de Beşiktaş'tan git.
-Bildiğin tüm programların en eski sürümlerini kullan.Görünümün ve kullanımın değiştiği gün unutma öleceğiz.
-Bakkaldan hep aynı peyniri al.
-Sürekli aynı yönetmen veya oyuncuların filmlerini izle.
-Hep aynı ülke,şehir,mahalle ve evde yaşa.
-Hayatını tamamiyle yaşanmicak düzeye getirene kadar tüm yeniliklere ve öğrenimlere kapat kendini.
Alışkanlığa daha yakın gibi görünse de ,içgüdüsel olarak adapte olamama korkusu daha etkin sanırım.Tembellik ya da bıkkınlık da olabilir.Bilemiyorum.
Ve bunlara benzer karın ağrıları.

*Buraya yazmayışımın ana sebebi de arayüzün değişmesidir belki.
**Kavram karmaşası yaşamış olabilirim,affola.Kelime kurmak hiç kolay olmadı zira bunca zaman sonra.