31 Mart 2011 Perşembe

Asosyalizm

Kubrick zamanın ötesinde yaşayan bi adamdı,filmlerini izlediyseniz bana katılırsınız.68 yılında çekilen '2001 Space Oddysey' filminde ,insanların henüz bilgisayarlar hakkında bir fikre sahip olmadığı dönemde  bu adam bişeye değindi.Belki o zamanlar değeri anlaşılamayan hatta şimdiler de bile anlaşılamayan bir düşünceydi.2001 yılında 'Yapay zeka' yani bilgisayarlar kendi egemenliğini ilan eder ve insanoğluyla amansız bir savaşa girişir.Bu nasıl olur bir kere bilgisayarlar düşünemez veya hissedemez demeyin! Farkında değilsiniz belki ama biz onların yerine hem düşünüp,hem hissediyoruz onlara egemenliklerinin keyfini sürmek kalıyor.Yemeklerimizi ,bu bizden zeki makinelerin önünde yiyip ,kitaplarımızı bu makinelerden okuyup,düşüncelerimizi bu makineler aracılığıyla yansıtıyoruz.Bizler ancak kapatılan bloglardaki mücadelemezi 'facebook-bloguma dokunma'sayfasını beğenerek,oturduğumuz yerden ahkam keserek yapabiliyoruz.Daha da kötüsü komünizmi savunurken bunu facebookun yani kapitalizmin midesinden yapıyoruz.Che'de bu dönemde yaşasaydı Facebookta ne düşünüyosun kısmına,''Savaşan kaybedebilir,savaşmayan çoktan kaybetmiştir'' gibi cümleler yazardı sanırım.Sonra bizde bilgisayar başında kahvelerimizi yudumlarken 'vay be adama bak ne yazmış' deyip beğenmek zahmetine sokardık kendimizi.Öyle zannediyorum yeni bir ideoloji türedi adı 'Asosyalizm'olan.

Ana fikirlerinden biri  'parasız dünya' olan komünizmi savunup; Che kolyesi,t-shirtü,beresi veya buna benzer şeylere para veripte düşüncenin özüne ihanet edenler de ayrı bir konu.

Şimdi size bir hikaye anlatmak istiyorum,''Cennet sineması''nda Toto aşık olduğunda Alfredo nun ona anlattığı bir hikayeyi...Merak etmeyin anlamak için filmi izlemeniz gerekmez çünkü filmi izleseniz de hikayeden bişey anlamicaksınız ,ben çok şey anladığımı düşündüğüm için yazımı bu hikayeyle bitirmek istiyorum:

''Bir zamanlar krallığın tekinde bir kral ;güzel prensesi için bir ziyafet verir.Kapıda bekleyen bir asker kralın kızını görür.Prenses çok güzeldir ve asker o anda aşık olur ona.Fakat basit bir kapı görevlisinin kralın kızıyla ne işi olabilir ki?En sonunda ona ulaşır ve artık onsuz hayatının bir anlamı olmadığını söyler.Prenses askerin aşkından o kadar etkilenir ki;
"Eğer balkonumun altında 100 gün 100 gece bekleyebilirsen senin olabilirim..." der.
Bunun üzerine asker gider, bir gün bekler.İkinci gün, üçüncü,yirminci gün...Her gece prenses dışarı bakar ama o kımıldamaz bile.Yağmurda, rüzgarda, karda.O hep oradadır.Kuşlar kafasına pisler,arılar sokar ama o kımıldamaz.90. günün sonunda zayıf ve solgun bir haldedir.Gözlerinden akan yaşları tutamaz.Uykusuzluğa dayanacak hali kalmamıştır.Ve tüm o günler boyunca prenses
onu seyreder.Nihayet, 99. günün akşamında ;asker ayağa kalkar,sandalyesini alır ve gider.Evet.
Tam sonunda''

 
Özeleştiri:Farkındayım güzel bir yazı olmadığının.Cümleler özensiz,fikirler dağınık,benzetmeler boktan.Bu aralar ancak ilaçlarla uyuduğumu düşünürsek,belki de yazının bu kadar boktan olmasına bir kılıf uydurabilirim kendimce.He güzel yazdığımı da iddia etmedim,öyle bir düşüncem hiç olmadı ama uykusunda yazmamalı insan.O yüzden uyanana kadar ''hoşçakal'' sevgili blog..

2 yorum:

  1. kapitalizmin kucagindayiz artik, acikcasi okuldaki komunist gruplari falan da anlamiyorum. disarda orya burya para bayiliyo musun, evet. en basitinden okula geliyosun, kapitalist sistemin somurdugu yere. ee ne komunizmi?
    bugun sinirlendigim bisey oldu. 'ozgurluk icin yuruyus' mu ne oyle baslikli biseyi yapistiriyodu eleman duvarlara. yapiskani yapistirirken de arkasindaki kagidi yerlere atiyodu.
    ah tabi, adam ozgur, atar yere copunu de.
    anlamiyorum.

    YanıtlaSil
  2. çöp atma konusuna değineyim mesela.yere çöp atığımda 'ulan bunca yıl aldığın eğitim boşuna'diye beynimi kemiren o iç ses yüzünden,çöp kutusu bulana kadar ceplerim çöp dolardı:)

    diğer konuya gelince,insanlar düşüncelerine inanıp onu yaşamaktan çok gösteriş delisi olduğundan bunlar.

    YanıtlaSil