11 Nisan 2011 Pazartesi

P.tesi'den insana bakmak

    Günlerden Pazartesi.. Sendromlarla aram iyidir farkettiniz belki, ama p.tesi sendromu diye birşey yoktur, olsa ben bilirim. Sabah sıcacık çay, bilgisayarın açma tuşu( ya da daha güzel bir adı varsa bilmiyorum ben ), hava fena değil üstelik penceremde açık yani. Böyle sendrom başlangıcı mı olur lütfen yahu ne sendromlar gördük biz. Pazartesi sendromu emperyalist düzenin proleter çerçevede insanları baskı altına almak için falan gibi kendiminde anlayamayacağı bir cümle kurmayacağım daha basit bişey söylüyorum,  sendromun canı cehenneme ( çok amerikanvari ) kafanızı kaldırım ve güneşe bakın işte yine orada..

    Aslında daha bir sürü şey var kendimizin uydurup, inanıp üstüne mahkum olduğumuz. Mesela mutsuzluk ve yalnızlık çağımızın hastalığı, hiç öyle birşey yok. Bunları kendi seçimlerimizle kendimize yapıyoruz, hadi itiraf edelim hepimiz biraz mutsuz olmak istiyoruz. Yoksa kimse deli gibi aşık oldugu sevgilisinden boktan bi sebep yüzünden ayrılıp 3 gün yatağında ağlayıp tekrar geri dönmez. Keza yalnızlıkta öyle, şimdi bi sürü örnek vermeyeyim. Tabiki yaptığımız seçimlerin sonunun nereye varacağını bilmediğimiz içinde bu zımbırtılara mahkum hissediyoruz kendimizi. Oysa ki üstad Turgut Uyar'ın dediği gibi halbuki korkulacak hiç bir sey yoksa ortalıkta, herşey naylondansa hakaten.. Kendimizi yalnız ve mutsuzlaştırırken yaptığımız seçimler bilinçli ise, mesela siz kitap okumayı severken sadece kitap okuyan arkadaşlarınızı bırakıp sadece film izlemeyi seven arkadaşlarınızla takılırsanız, en fazla 1 ay süre veriyorum yalnız ve mutsuz hissetmeye başlama sürenize. Diyeceksiniz ki hangi insan sadece kitap okur veya sadece film seyreder, öyle bi psikopat yok bende örnek verdim zaten. Tabi birde sistem var değil mi , her boku üzerine attığımız, sanki kendimizin daha doğrusu insanların yaratmamış gibi sövdüğü sistem. Bizi seçim yapmaya sistem zorluyor, dünya düzeni böyle, ben böyle olmasını istemezdim ama böyle olmak zorunda vesaire..İnsanlar kendilerini farkında olmadıkları bi içgüdüyle veya bilinçli olarak yalnızlaştırır, istemediğinden türlü atraksiyonlarla kaçar, istediğine ne kadar şebeklik yaparsa yapsın yaklaşamaz. İnsan olmak zor zanaat..

    Gerçi benim üzüldüğüm nokta insan olmanın gereğini yerine getirmiyoruz. Yaratılışımıza ters yaşıyoruz ister çok inançlı ol ister çikoltaya tap , kendi yarattıklarımıza esir oluyoruz maddi veya manevi farketmiyor. Hani hep derler ya insan yaratılışı gereği kendinden güçlü bir varlığa sığınmak ister, o yüzden toplumlar dinler vesaire türemiştir. Bu dönemde artık türeyen dinlere fena küfür edeceğimize göre, saçma sapan hastalıklar ( tıbbi olanlardan bahsetmiyorum ) tarak kürek depresyonlar üretiyoruz. Hani kendi yaptığımız hapisanelere kapatıyoruz kendimizi üstelik gardiyanları tanımıyoruz, bare gardiyanları tanıdıklardan seçseydik, yok illa en baba işkenceyi kendimize yapacağız. Üzülüyorum çünkü birbirini ilkkez gören iki sokak kedisi birbirlerine mırnavlayıp geçerken, ben tanımadığım bi insana günaydın demeye korkuyorum altında ne arar diye, bazen düşünen hayvan olmak sıkıcı geliyor yada çok fazla düşünüyoruz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder