8 Haziran 2011 Çarşamba

Damgala !!!

     " En çok Pazar günlerini sevmiyorum, ertesi gün iş olduğundan değil dışarısı en çok bugün kalabalık olduğundan. Bir sürü acayip insan, bir sürü acayip bakışını üzerimde özgürce gezdirirken sokaklar benimmiş gibi gezemiyorum.Üstelik herkes kendi deliliğine masum ve şirin muamelesi yaparken. Bir de arkadaşlarım var, suratları beş karış, sanki haftaboyunca ben çalışmalarını emretmişim gibi. Umursamaz diyorlar rahatlığımın markasına, aslında umursuyorum. Bir keresinde sokak kedisine süt vermişliğim hatta savaş maduru çocuklar için tv karşısında ağlamışlığım var. Yine de umursamaz diyorlar ve sanırım umursamazlık artık merakımı cezbediyor. "

    Bir kişinin karşısındakini kendi adalet sarayı ve kendi hukuk yasaları çerçevesinde sorgulayıp, belli sıfatların içinden birini yakıştırmasına siz ne derseniz deyin ama biz damgalamak diyoruz. Kimseye bi iyiliği dokunmasa da iki çay ısmarlayana bonkör, rahat giyinmeyi seven kıza motor, kitap okuyan adama entel, işi gücü laf sokmak olan insana zeki.. Bir sürü örneği var haliyle ama en çarpıcısı benim sanırım ; zamanında bir arkadaşım bende yönetmen havası olduğunu söylediğinde gülümseyip geçmiştim. Ertesi gün diğer arkadaşlarım da bu şahsı desteklediğinde acaba dedim. Üçüncü gün masa etrafındaki herkes farklı şeyler konuşurken ben aklımdan ilk filmimi çekiyordum. Tamam belki ben biraz deli, biraz hayalperest, biraz da diğer tuhaflıklar barındıran biri olabilirim ama söylemek istediğimi anladın okuyucu. Bir kişiyi herhangi bir sıfatla damgaladığın an üstüne bir de o kişiyi ya da etrafındaki birilerini buna inandırırsan hayatına şukela bir müdahalede bulundun demektir. Bir insanı cimri olduğuna inandırabilir ya da ömrü boyunca cimri olmadığını ispatalamak için uğraştırabilirsin.

    Biz insanlar damgalamayı severiz itiraf edelim, hem de yapılan hareketin ya da olan durumun altında ne gibi başka bir şey oldugunu düşünmeden. O an olan şey bizim için not vermeye yeterlidir, öncesi ve sonrası bizi ilgilendirmez. Çünkü bizim ağzımızdan sadece ufacık bir kelime çıkar, ne arkasında durma gereği olan ne de ispatlama sorunu bulunan. Dünyanın ekseni 12 cm kayması umrumuzda değilken bi insanın damgalar yüzünden ekseninin kayması hiç umrumuzda olmaz. Abartıyor muyum acaba çünkü bana kalırsa bu damga işi kişinin sosyalleşmesinden tutun toplum içindeki yerine kadar bir sürü şeyi etkiler, o yüzden kısa keseyim. Kalın sağlıcakla..


1 yorum:

  1. Sayın Yazar;

    Gece, inanılmayan bir dinin ebedi misyoneri olduğundan mıdır nedir, bu ''kör'' saatte damgalama seansına bir çentik atma isteği duydum.

    Bilirsiniz; tanımak, tanımlamak ve adlandırmak düşünsel bir çaba gerektirdiği halde, damgalamak kısa-devre yapmış bir zihinle duygusal safralar atmak gibi hafifletici.

    Hani İsa'nın Zeytindağı'nda taşlanmak üzere olan ''namussuz'' damgası yemiş kadın için söylediği söz, belki her birimiz için etik bir düstur içerebilir; ''İlk taşı, hiç günahı olmayan atsın''
    Buradan bakınca, sanırım taşı atacak birini bulmak imkansız olurdu.

    Biz ki, sizin yerinde seçmiş olduğunuz sözcükle, ''damgalama erbabı'' laf-ebeleriyiz; yıldızları bile damgalamakla binbir efsane yaratmışızdır(Venüs'ün güzellikle alakasını kuran damgayı anımsayın, atmosferin dilini çözmüş biri olarak ve diğer yıldızları...)bu damgalama bilgeliğimizi insanlardan mı sakınacağız?

    Yönetmenlik konusunda yediğiniz damganın haklı olması, görüntüler dünyası açısından karlı olurdu doğrusu!Eğer damganın devamı, ''yine ne filmler çeviriyorsun bakalım'' la gelmiyorsa.

    Ama şu bir gerçek ki; farklı açılardaki budaklardan gözünüzü sakınmadığınıza göre, belki senaristlik de size pek uzak sayılmaz.

    Bu da benim itiraf edilmiş ''damgalama'' girişimim olsun.

    Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil