15 Aralık 2013 Pazar

Aşka dair monolog

-Kendine gel ve elinde ne varsa yere bırak. Göğe bak, aslında giden sadece bulutlar, kimsenin bir yere gittiği yok. Çok zor biliyorum, kendimi sana inandırmak adına bir sürü yalan söylemeliyim. Beni mecbur bırakma çünkü mecburiyet seçimlerin bittiği ana denk düşen karanlıktır. Karanlıktan korktuğumdan değil, karanlığa çok alışığım aslında, karanlık içinde bir sürü yüz gördüm, bir sürü yüzde karanlık. Misal aşkın kaç yüzü varsa hepsi orada fakat hakkını yemeyeyim en son gördüğüm yüzü karanlık değildi. Aksine beyazdı, gözleri vardı kocaman, dudakları yeni şiir söylemiş gibi sesine o kadar yakışmış, saçları hangi okyanusun dalgası kim bilir, benim bilmediğim kesin. Görmeni isterdim çünkü ben de bir daha görebilir miyim bilmiyorum. Çünkü aşk hiçbir şey vaat edemeyeceğin zamanda, sen tam kılıcını çekmiş samuray onuruyla dururken tüfeği bulmuş batılılar gibi dikilir karşına. Vurduğu yerde dil biter, konuşmak toprağa atılan naylon torba gibi bin yılda ancak yerini bulur. Sonsuzdan başlayan geri sayım kadar meczup ama umutlu, mutlak mağlubiyete karşı gerilen göğsün çarpıntısı, en hunharca esir alınma şekli, sebepsiz yere yağmur yağması. Ah aşk, en kederli anda gülümserken fotoğrafının çekilmesi. Kimseye inandırmazsınız...

2 yorum:

  1. bunu ofiste, daha yedi buçuk saat karşısında oturacak olduğum bilgisayardan yazıyorum. bu kadar saçma ve karışık bir şey, daha yalın anlatılamazdı sanırım. en çok da şurasını sevdim: "Çünkü aşk hiçbir şey vaat edemeyeceğin zamanda, sen tam kılıcını çekmiş samuray onuruyla dururken tüfeği bulmuş batılılar gibi dikilir karşına."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bunu evimde ne kadar oturacağımı bilmediğim bilgisayardan yazıyorum. bu kadar saçma ve karışık bir şeye, daha hoş bir yorum yapılamazdı sanırım :)

      Sil